You are currently viewing Orman Yangınlarında İdarenin Görev ve Sorumlulukları

Orman Yangınlarında İdarenin Görev ve Sorumlulukları

Küresel ısınmanın ve çevre sorunlarının da etkisi ile orman yangınları günümüzün en önemli afetlerinden biri haline gelmiştir. Ormanlarımız, Anayasa’da da belirtildiği üzere devletin koruması ve gözetimi altındadır. Anayasa’nın 169. vd. maddelerinde; devletin ormanların korunması, gözetilmesi ve geliştirilmesi devletin yükümlülüğünde olmakla birlikte, ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme de müsaade edilemeyeceği açıktır. Anayasa mad. 169; ‘‘…Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz…’’

Bu kapsamda ilgili Anayasa hükmü esas alınarak 6831 sayılı Orman Kanunu düzenlenmiştir. Bu kanunla birlikte Orman Genel Müdürlüğü’ne orman yangınları ile ilgili olarak birtakım sorumluluklar verilmiştir. Bu sorumluluklar Orman Kanunu’nun 69 ila 75. arası maddelerinde belirtilmiştir. Madde 69’ta; ‘‘…Orman idaresi, orman yangınlarını önlemek ve söndürmek maksadıyla her türlü hizmeti yapar veya yaptırır…’’ denilmekte,madde 75’te ise;‘‘…Orman idaresi yangınları önlemek maksadiyle en çok beş yılda tahakkuk ettirilecek bir plan ve program dahilinde yangın emniyet yolları ve yangın kule ve kulübeleri yapmak ve bunları idare merkezlerine telli ve telsiz telefonla bağlamakla mükellef olduğu gibi yangın tehlikesinin fazla olduğu mıntakalarda yangın mevsimine munhasır olmak üzere lüzum gördüğü yerlerde ve yeter miktarda yangın söndürme alet ve malzemesini havi motorlu vasıtalarla teçhiz ve takviye edilmiş yangın ekipleri bulundurur.

Orman yangınlarını önleme ve orman yangınlarıyla mücadele harcamaları için Orman Genel Müdürlüğü Katma Bütçesine yeterli miktarda ödenek konulur…’’

Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Orman Genel Müdürlüğü’nün Orman Yangınlarıyla Mücadele Dairesi vardır. Bu dairenin var oluş nedeni sadece orman yangınları ile mücadeledir ve orman yangınlarının çıkmasına, yayılmasına engel olmak; orman yangınlarına müdahale ve yangınlarla mücadele tekniklerini geliştirmek, ilgili personeli eğitmek gibi görevleri vardır.

Kanun maddelerinden açıkça görüldüğü üzere; ormanları, yangınlara karşı korumak, devletin asli görevidir. Bu nedenle idare, çıkan yangını en kısa sürede söndürmek, zararın büyümesini önlemek için her türlü önlemi almalı, çağın gerektirdiği müdahale araçlarını hazır tutmalı ve gereğini yapmalıdır. Devlet kanalıyla bu işleri yürüten OGM (Orman Genel Müdürlüğü), bu yükümlülüğü yerine getirmek durumundadır. Asıl görevi yangınlara karşı ormanları korumak olan kurumun, bu görev ve sorumluluğunu, sözleşme veya protokolle başka kişi ve kurumlara devretmiş olması da onu, sorumluluktan kurtarmaz. OGM’ye orman yangılarının önlenmesi amacıyla yeterli miktarda ödenek gönderilmemesi durumunda ise, Anayasa’da kendilerine yüklenen bu görevlerin aksine davranan devlet görevlilerinin sorumluluğuna gidilebilecektir.

Orman yangınlarının çıkartılması ve söndürülmemesi idare hukukuna göre ağır hizmet kusurudur. Hizmet kusurundan doğan zararların tazmini için mağdur olanlar tarafından idareye tazminat davası açılabilir. Onun için öncelikle Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan rakam belirtilerek maddi ve manevi tazminat istenmeli, talebin açıkça ya da 60 günde yanıt verilmeyerek zımnen reddedilmesi halinde idare mahkemesinde tam yargı (tazminat) davası açılabilecektir.

Hizmet kusurundan doğan zararların tazmini için dava açılabileceği gibi bununla birlikte idareye karşı aynı zamanda kusursuz sorumluluğa dayanılarak da dava açılabilir. Bu kapsamda Anayasa’nın 5. Maddesinde; ‘’…Devletin temel araç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkesiyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır…” denilerek sosyal hukuk devletinin bir gereği olarak sosyal risk ilkesi de söz konusu olacaktır.

Sosyal risk ilkesinden bahsedebilmek için idare ile doğrudan bir illiyet bağı kurulan eylem arasında nedensellik bağı bulunmaması gerekir. Değinilmesi gereken önemli hususlardan biri de sosyal risk ilkesi, zarar ile idari eylem arasında nedensellik bağının bulunmadığı tek kusursuz sorumluluk halidir. İlliyet bağının aranmayacak olması her türlü eylem ve tutumdan idarenin sorumlu olacağı anlamına gelmemektedir. Sorumluluğun doğması için bu zararı önlemek devletin birincil görevlerinden olmalı ya da kusuru olmaksızın önleyememiş veyahut daha büyük bir zarar ortaya çıkmaması için önlemekten kaçınmış olmalıdır.  

 Sosyal risk ilkesini varlığını hukuk devleti ilkesine yaslamıştır. Neredeyse tüm Anayasalarda devletin temel araç ve görevleri sıralanmıştır. Bu bağlamda 1982 Anayasası’nın 5. maddesinde devletin temel araç ve görevleri düzenlenmiştir. Zararın tazmini hususunda toplumun fertlerinin uğrayabilecekleri kaçınılmaz zarar maddi olabileceği gibi manevi bir zararda olabilir.

Ortaya çıkan zararların terör saldırıları sonucu oluşması durumunda ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda 17.07.2004 tarihinde kabul edilen “5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun” hükümlerine başvurmak gerekecektir. Buradaki önemli nokta, kanunun 1. maddesinde terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin zararlarının karşılanmasına yönelik olduğu belirtilmiştir. Diğer bir ifadeyle manevi zararların tazmini hususu 5233 sayılı Kanun kapsamına alınmadığı ortadadır. Peki bu durumda terör eylemlerinden doğan manevi zararlar hiç karşılanmayacak mıdır? Sorusuna ‘Hayır.’ Cevabını vermek gerekir. Genel kanun niteliğinde olan İdarî Yargılama Usulü Kanunu 13. maddesine göre manevî zararların da tazmini mümkündür. Ayrıca Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasına göre idarenin sorumluluğu sadece maddî zararları değil, manevî zararları da kapsamaktadır.

ORMAN YANGINLARINI SÖNDÜRME ÇALIŞMALARINA FİİLİ OLARAK KATILMIŞ VE BUNUN SONUCUNDA ZARAR GÖRMÜŞ KİŞİLERİN HAKLARI

Bu kişilerin hakları 6831 sayılı Orman Kanunu’nun ilgili maddeleri ve Orman Yangınlarını Söndürme Çalışmaları Esnasında Ölenlere ve Sakatlananlara Ödenecek Tazminata İlişkin Yönetmelik’te düzenlenmiştir. Bu kapsamda;

Orman yangınlarını söndürme çalışmalarına bilfiil katılmış olanlardan;

a) Ölenlerin kanuni mirasçıları ile yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan aciz ve hayatını başkasının yardım ve desteği ile sürdürebilecek şekilde malûl olanlara, ek gösterge dahil en yüksek devlet memuru brüt aylığının yüz katı tutarında,

b) Diğer engelli hale gelenlere engellilik derecesine göre (a) bendindeki tutarın %25’inden %75’ine kadar bir tutarda,

c) Engellilik derecelerine girmeyecek şekilde yaralananlara, toplam ödeme tutarı (a) bendindeki tutarın %20’sini geçmemek ve ödemesi ayda bir yapılmak üzere, iş göremezlik halinin devam ettiği her gün için 2500 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda, Tazminat ödenir.

Bu ödemeler damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaz.

Devlet memuru olup da engelli hâle gelen veya ölenler hakkında genel hükümler uygulanır. Ayrıca, bu memurlar (c) bendi hariç olmak üzere birinci fıkra hükmünden de yararlanırlar.

Birinci fıkranın (a) bendi esaslarına göre tespit edilen tazminatın kanunî mirasçılara intikalinde; ölenin eş ve füruu veya yalnızca füruu ile içtima eden ve ölüm tarihinde sağ olan ana ve babasının her birine ayrı ayrı olmak üzere %15 tutarındaki kısmı verildikten sonra kalanı içtima eden diğer mirasçılara ödenir. Diğer hallerde miras hükümleri uygulanır. Ancak ana veya babaya verilen tazminat çocukların her birine ödenen tazminattan fazla olamaz.

Bu madde hükümlerine göre ödenecek tazminat, maddî ve manevî zararların karşılığıdır. Yargı mercilerinde maddi ve manevi zararlar karşılığı olarak idarenin ödemekle yükümlü tutulacağı tazminatın hesabında, bu madde hükümlerine göre ödenen tazminat göz önünde tutulur.

Orman yangınlarını söndürme çalışmalarında yaralanan, engelli hâle gelen ve hastalananların hastanelere nakli ve tedavi masrafları orman idaresince karşılanır.

Bu madde hükümlerine göre ödenecek tazminattan yararlanacakların tespit usulü, engellilik dereceleri itibariyle uygulanacak tazminat oranları, ödemeye ilişkin esas ve usuller ile uygulamaya ilişkin diğer hususlar Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile düzenlenir denilerek Orman Yangınlarını Söndürme Çalışmaları Esnasında Ölenlere ve Sakatlananlara Ödenecek Tazminata İlişkin Yönetmeliğe atıf yapılmış, kanunun eksik kaldığı hususların hepsi de bu yönetmelikte düzenlenmiştir.