You are currently viewing Nafaka Borçlusunun Ortak Çocuk İçin Yaptığı Harcamalar Nafaka Borcu Yerine Geçer Mi?

Nafaka Borçlusunun Ortak Çocuk İçin Yaptığı Harcamalar Nafaka Borcu Yerine Geçer Mi?

     Nafaka, boşanma veya ayrılık davaları sürerken ya da bu davaların sona ermesinin ardından maddi olarak zorluğa düşecek tarafa bağlanan, aile hukukundan doğan kişisel bir para borcudur. Türk Medeni Kanunu’nda farklı tipte nafaka türleri düzenlenmiştir. Bunlar boşanma ve ayrılık davası boyunca geçici olarak bağlanan tedbir nafakası, boşanma sonrası diğer eşe bağlanan yoksulluk nafakası ve ortak çocukların bakım ve masrafları için ödenen iştirak nafakasıdır.

Nafaka borcu konusunda en çok sorulan sorulardan biri de nafaka borçlusunun ortak çocukları için yapmış olduğu harcamaların nafaka borcu yerine geçip geçmeyeceği, yapılan harcamaların nafaka borcundan mahsup edilip edilemeyeceğidir.

Nafaka borçlusunun  ortak çocukları için yapmış olduğu harcamaların nafaka borcu olarak nitelendirilmesi ya da nafaka borcundan mahsup edilebilmesi ihtimali öncelikle lehine nafaka hükmedilen yani nafaka alacaklısı olan taraf ile nafaka borçlusu olan taraf arasında bu konuda bir anlaşma olup olmadığına bağlıdır. Eğer taraflar örneğin ortak çocuğun okul taksitlerinin veya çocukla ilgili başka bir ödemenin nafaka borcundan düşüleceği konusunda önceden yazılı olarak anlaşmışsa artık bu ödemeler nafaka borcundan düşülecek ve borcun bu ödemelere karşılık gelen kısmı ödenmiş sayılacaktır. Ancak nafaka borçlusu nafaka alacaklısı ile herhangi bir anlaşma olmaksızın ortak çocuk için yapacağı masrafları nafaka borcundan düşemeyecektir.

Türk Medeni Kanunu’nun 327. maddesinde belirtildiği üzere “çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler anne ve baba tarafından karşılanır.” Bu sebeple nafaka borçlusunun yapmış olduğu okul ücreti, kira ödemesi ve benzeri nitelikteki ödemeler kanun gereği ahlaki borç ve müşterek çocuk için yapılmış gerekli ödemelerdir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 78. maddesinin 2. fıkrasında ise bu konuda “Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez.”  Kanun maddesinden de anlaşıldığı üzere ahlaki ödevler geri istenemeyecek borçlardandır. Nafaka borçlusunun müşterek çocukları için yapmış olduğu harcamalar da ahlaki ödevlerden olduğundan geri istenmesi veya nafaka borcundan mahsup edilmesi mümkün değildir.  Bu konuda Yargıtay’ın görüşü de (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1010 E. 2019/1139 K 05.11.2019 tarihli kararı) ortak çocuk için yapılan harcamaların nafaka borcu olarak sayılamayacağı yönündedir. Nafaka borçlusunun hangi çeşit nafaka ödediği bu konuda önem arz etmemektedir.

Sonuç olarak nafaka borçlusunun ortak çocuk için yaptığı harcamalar onun Türk Medeni Kanunu uyarınca sorumlulukları içerisindedir ve ahlaki ödevi sayılmaktadır. Bu sebeple lehine nafaka bağlanan kişiyle aralarında yapılan, bu harcamaların nafaka borcu yerine geçeceği konusunda bir anlaşma olmadığı sürece yaptığı harcamaların nafaka borcu yerine geçmesi ya da nafaka borcundan mahsup edilebilmesi mümkün değildir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1010 E. 2019/1139 K 05.11.2019 Tarihli Kararı: “…Somut olayda; davacı tarafından, davalıya verdiği kooperatif kartı ile davalının bir kısım harcamalar yaptığı ve bu harcamaların nafaka alacağından mahsup edilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de yapılan harcamaların, nafakaya mahsuben yapıldığına dair açıklama bulunmadan nafakaya mahsuben yapıldığı kabul edilemez.

Zira; davacı baba, TMK’nun 327/1.maddesi gereğince; çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderleri karşılamak zorundadır. Ayrıca, yapılan bu ödemeler ahlaki bir görevin yerine getirilmesi niteliğindedir.

O halde, davacının rızaen verdiği kart ile davalının yaptığı harcamaların nafakaya mahsuben yapıldığına dair bir şerh de bulunmadığından, nafakaya mahsuben yapıldığı kabul edilemeyeceği gözetilerek, bu yönden talebin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…”