You are currently viewing Muris Muvazaası (Mirastan Mal Kaçırma) Davası

Muris Muvazaası (Mirastan Mal Kaçırma) Davası

Muvazaa kısaca, irade ve beyan arasında istenerek meydana getirilen uygunsuzluktur şeklinde tanımlanabilir. Daha kapsamlı bir tanım yapmak gerekir ise muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ancak gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmaları hususunda anlaşmalarıdır. Diğer tanımlar ise şöyledir: “Muvazaa tarafların yapmış oldukları anlaşma hükümlerini gizli kalacak başka bir anlaşma ile değiştirmeleridir’’. ‘’Açıklanan beyanlarının asıl amaçlarına uymadıklarını bildikleri halde tarafların kastettikleri durumdan başka bir hukuki ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermiş olmaları halidir’’. “Tarafların aralarında yapmış oldukları muvazaa anlaşmasını başka bir anlaşma altında gizlemeleridir’’.

Muris muvazaası ise, miras bırakan ile lehine tasarruftan bulunan kişinin, saklı pay sahibi olsun veya olmasın mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yaptıkları anlaşmaya dayanan muvazaa türüdür. Yargıtay birçok kararında da muris muvazaasına:

 “…Bilindiği gibi; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir…” şeklinde yer vermiştir.

Muris muvazaası, niteliği itibariyle TBK m. 19’da düzenlenen bir nispi (mevsuf/vasıflı) muvazaadır. Muris muvazaasında miras bırakan ile lehine mal temlik edilen, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Diğer bir ifade ile, miras bırakan ve sözleşmenin karşı tarafı hem görünürdeki sözleşme ile hem de gizli sözleşme ile sözleşme konusunun temlikini gerçekten istemektedirler. Bu halde, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin niteliği gizli olarak yapılan bağış sözleşmesi ile tamamen değiştirildiğinden muris muvazaası aynı zamanda tam muvazaa niteliğini de taşımaktadır.

Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak dava açan mirasçı, muvazaalı sözleşmenin tarafı olmadığından miras bırakanın halefi gibi hareket etmeyip miras hakkını korumaya çalıştığından üçüncü kişi durumundadır.

Muris muvazaası kanunlarımızda düzenlenmemiş olup, sadece TBK m. 19’da nispi muvazaa olarak soyut bir biçimde hükme bağlanmıştır. Ne var ki, toplum ihtiyaçları ve zorlamaları sebebiyle gerek doktrinde ve gerekse uygulamada geniş boyutları ile ele alınarak bu hususta görüş ve kuralları geliştirilmiştir.

Muris muvazaasının esas dayanağını oluşturan 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında:

 “Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklanmış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Türk Medeni Kanunu’nun 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına..” denilmiştir.

Bu kararda belirlenen ilkeler daha sonra kabul edilen 22.05.1987 tarih ve 1986/4 Esas, 1987/5 Karar sayılı ve 16.03.1990 tarih, 1989/1 Esas, 1990/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarında da kabul edilmiş ve bundan böyle uygulama bu ilkeler doğrultusunda belirlenmiştir. Her ne kadar anılan kararlar, miras bırakanın aslında bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, mirasçıdan mal kaçırmak amacı ile tapuda satış olarak gösterdiği taşınmazlarına ilişkin olsa da miras bırakanın muvazaalı olarak görünüşte ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile temlik ettiği tapulu taşınmazlarına da uygulanmaktadır.

Yukarıda değinilen 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlerde uygulama alanı bulur. Taşınır malları ile tapusuz taşınmazların temlikinde gizli bağış sözleşmesi şekle bağlı olmayıp geçerli olduğundan bu içtihadı birleştirme kararının uygulama yeri yoktur.

Yargıtay’ın 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı miras bırakan adına olup da temlik ettiği tapulu taşınmazlar yönünden uygulanmakta olup, miras bırakanın parasını ödeyerek üçüncü kişiden aldığı ve bağışta bulunmak istediği kişi üzerine tapuya tescil ettirdiği ve uygulamada gizli bağış olarak adlandırılan işlemlere uygulanamaz.

  1. Muvazaanın Varlığı Her Zaman İddia ve İspat Edilebilir, muris muvazaasına ilişkin davalarda zamanaşımı yoktur.

Muvazaanın ileri sürülmesi, zamanaşımına veya hak düşürücü süreye tabi değildir. Bu, muvazaalı işlemin kesin hükümsüz olmasının doğal bir sonucudur.

Uygulamada, 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun getirdiği hak düşürücü süre ile muvazaanın hiçbir süreye bağlı olmaması kuralı karıştırılmaktadır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesi; tapulama ile oluşan tapu sicillerinin belirli bir süreden sonra açılan davalarla iptal edilmelerini önlemek için tespit tutanaklarında belirtilen haklara karşı tespit öncesi nedene dayanılarak dava açılmasını tespit tutanağının kesinleşmesinden itibaren on yıllık hak düşürücü süre ile sınırlamıştır. Kural olarak muvazaayı ileri sürmek hiçbir süreye bağlı olmamakla birlikte muvazaalı işlem tespit tutanağının düzenlenmesinden önce yapılmış ve tespit tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık süre içerisinde dava açılmamış ise artık muvazaaya dayalı olarak dava açılamaz. Bu husus muvazaalı işlemin süreye bağlı olmadığı kuralı ile ilgili olmayıp Kadastro Kanunlarının tespit öncesi tüm nedenlere dayalı davaları hak düşürücü süreye bağlı kılmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin, miras bırakan, aslında bağışlamak istediği tapulu taşınmazını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla satış göstermek suretiyle temlik etmiş ve taşınmazın tespit tarihinden önce ölmüş ise, mirasçıların dava açma hakkı tespit tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre ile sınırlı olur.

Buna karşılık, miras bırakan tespit tutanağının kesinleşmesinden sonra ölmüşse artık tespit sonrası bir nedene dayalı olarak dava açılmış olunduğundan hiçbir süreye bağlı kalınmayacaktır.

2- Muris Muvazaası Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemeleri muris muvazaası (mirastan mal kaçırma) davalarında görevli ve yetkili mahkemedir. Örneğin taşınmazın İzmir ili Konak veya Bornova ilçesinde olması halinde İzmir Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli ve yetkili mahkemedir.

Sonuç olarak, miras bırakanın mirasçıdan mal kaçırmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği taşınmazını tapuda satış suretiyle devrederse saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakları çiğnenen tüm mirasçıları görünürdeki satış sözleşmesinin TBK md. 19’a dayanarak muvazaalı olduğunu, gizli bağış sözleşmesinin de şekil şartına uymadığını ileri sürerek her zaman taşınmazın bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesinde dava açma hakkına sahiptir.