YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ’NİN 2019/6479 ESAS 2020/487 KARAR SAYILI VE 22.1.2020 TARİHLİ KARARI
Dava dilekçesinde, davalı derneğin son genel kurul toplantısını 20.07.2013 tarihinde yaptığı bu tarihten sonraki iki genel kurul toplantısını ise yapmadığı gerekçesi ile derneğin 4721 sayılı Kanunun 87/5.maddesi gereğince kendiliğinden sona erdiğinin tespitine karar verilmesi istenmiş; Mahkemece, genel kurul toplantısının son olarak 20.07.2013 tarihinde yapıldığı, sonraki iki genel kurul toplantısının ise yapılmadığı gerekçesi ile davanın kabulü ile derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespitine karar verilmiştir.
Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 87/5.maddesi gereği, davalı dernek olağan genel kurul toplantısının iki defa üst üste yapılamaması sebebiyle derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespiti istemine ilişkindir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 56.maddesinde dernek, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi toplulukları olarak tanımlanmış, benzer tanım 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde tekrar edilmiştir. İş bu tanımlamaya göre Dernekler kişi topluluğudurlar ve ideal (manevi) bir amaç güderler. Derneklerin unsurları konusunda görüş ayrılıkları olmakla birlikte, genellikle bu unsurların kişi, ortak amaç, devamlılık, organizasyon ve gönüllülük olduğu söylenebilir.
İnsan haklarının en önemlilerinden birisi olan dernek kurma özgürlüğü yoluyla kişilerin kültürel, siyasi, dini, mesleki, sportif veya sosyal amaçlarla bir araya gelmeleri sağlanır.
Dernek kurma özgürlüğünün en basit ve anlaşılabilir faydası özellikle günümüzün yalnızlaşan bireyleri için, bir ifade biçimi ve faydalı olma duygusuyla birlikte kendilerini iyi hissetmelerinin bir yolu olmasıdır. Bireylerin derneklere üye olup, dernek faaliyetlerine katılmaları, onların artan bir şekilde yardım, spor, şehir yaşamı, sağlık, eğitim, müzik ve sanat etkinliklerine katılmalarının bir yoludur. Dernek kurma özgürlüğü aracılığıyla sosyal ve kültürel yaşamın gelişimi sağlanır. Dernekler bir yandan bireylerin tek başlarına yapamayacakları faaliyetlerin gerçekleşmesini sağlayan bir araç olurlarken, diğer yandan kamu için başka şekilde sağlanamayacak yararları gerçekleştirirler.
Dernek kurma özgürlüğü, yönetimi denetleme işlevi gören çok önemli bir araçtır ve dernekler gücün kullanımına karşı denge oluştururlar. Bireyler dernekler bünyesinde bir araya gelerek devlet iktidarını sınırlandırırlar. (Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, 7. B., Yetkin Yayınları, Ankara, 2002, Türk Anayasası, s. 42)
Dernekler modern toplumun bünyesinin bir ürünüdürler ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmenin bir ölçüsü olarak kabul edilebilirler. (Hikmet Yavuzyiğit, “Dernekler ve Demokrasi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Latif Çakıcı’ya Armağan, C.50, No:1-2, Ocak-Haziran-1995, s. 417.)
Dernek, üyelerinden ayrı, bağımsız, kendine özgü bir örgütsel yapıya sahiptir. Dernek kurma özgürlüğünün kolektif yönü, bu özgürlüğün bir diğer öznesi olan derneğin hukuk güvencesi altına alınmasını anlatır. Bu güvence derneğin kurulmasından sona erme anına kadar sürer. Derneğin kurulması, serbestçe faaliyette bulunması ve varlık güvencesi kolektif dernek özgürlüğünü karşılamaktadır.
1982 Anayasası’nda, 1961 Anayasası’nda olduğu gibi dernek kurma özgürlüğünün yanı sıra, siyasi parti ve sendika özgürlüklerini ayrıca güvence altına almıştır. (md. 33, 51 ve 68) Buna göre ‘Herkes önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir. Anayasadaki bu düzenleme Medeni Kanun’un 57/1. maddesinde de aynen yer almıştır (YAVUZ Cevdet, Türk Medeni Kanunu Borçlar Kanunu ve Diğer Mevzuat, Ekim 2002, s. 109-110 )
Anayasa Mahkemesi önüne gelen değişik partilerin büyük kongrelerini süresinde yapmadıkları için haklarında dağılma halinin ve buna bağlı olarak hukuki varlıklarının sona erdiğinin tespitine karar verilmesi talebinde bulunulan partilerin, savunmaları istenmelerinden sonra da olsa büyük kongrelerini yapmalarını, siyasi ve hukuki varlıklarını devam ettirme yönünde bir iradenin varlığı olarak kabul etmiştir.
Bu genel bilgilerden sonra dernek genel kurul toplantıları ve bu toplantıların yapılması, yapılmaması veya yapılamaması halleri üzerinde durulması gerekmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesine göre, kanunun özüyle ve sözüyle değindiği bütün konularda uygulanılacağı öngörülmüş olup kanun hükümlerinde birbirinden farklı özellikte emredici, tamamlayıcı, yorumlayıcı ve tanımlayıcı nitelikte hükümler içermektedir. Bu nitelikler hükmün somut olaya uygulanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Hâkim, öncelikle olaya ilişkin hükmün özelliğini tespit ettikten sonra, bu hukuk kaidesini sözüne ve özüne uygun olarak uygular. Kuralın önce lafzına, hemen ardından da amacına bakılmalıdır. Nitekim bu ilkeler 27.03.1957 tarihli ve 1957/1 Esas, 1957/3 Karar, 04.02.1959 tarihli ve 195714 Esas, 1959/6 Karar sayılı YİBK’de ifade edilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 74.maddesi gereği dernek olağan genel kurulunun tüzükte belirtilen zamanda yönetim kurulunun çağrısı üzerine toplanacağı ve olağan genel kurul toplantılarının en geç üç yılda bir yapılmasının zorunlu olduğu; “Toplantıya çağrı” başlıklı 77. madde ise Genel Kurulun yönetim kurulunca, en az on beş gün önceden toplantıya çağrılacağı düzenlenmiştir. “Toplantı yeri ve toplantı yeter sayısı” başlıklı 78. madde ise dernek genel kurulunun toplantı yeter sayısının genel kurula katılma hakkına sahip dernek üyelerinin salt çoğunluğu olduğu, çoğunluğun sağlanamaması sebebiyle toplantının ertelenmesi durumunda ikinci toplantıda çoğunluk aranmayacağı ancak ikinci toplantıya katılan üye sayısının yönetim ve denetim kurulları üye tam sayısının iki katından az olamayacağı ve genel kurul toplantısının, bir defadan fazla geri bırakılamayacağı amir hüküm olarak düzenlenmiştir.
Derneklerin kendiliğinden sona erme sebepleri ise TMK’nın 87. maddesinde beş bent halinde sayılmış olup bunlardan somut uyuşmazlıkla ilgili olan maddenin beşinci bendinde düzenlenen olağan genel kurul toplantısının iki defa üst üste yapılamaması, bir diğeri ise mukayese açısından maddenin ikinci bendinde düzenlenen ilk genel kurul toplantısının kanunda öngörülen sürede yapılmamış ve zorunlu organların oluşturulmamış olması halleri üzerinde durulması gerekmektedir.
Derneğin kendiliğinden sona erme sebebi kabul edilen “olağan genel kurul toplantısının iki defa üst üste yapılamaması” hali ile ikinci bentteki “ilk genel kurul toplantısının kanunda öngörülen sürede yapılmamış ve zorunlu organların oluşturulmamış olması” halleri karşılaştırıldığında, ilkinde imkansızlık, irade dışı durum sebebi ile genel kurulun yapılamaması ifade edilmiş iken, ikinci durumda doğrudan yapılmamış ve oluşturulmamış olması olarak bilerek ve isteyerek bir eylemin yapılmaması düzenlenmiştir. Kuşkusuz kanun koyucu tarafından aynı madde içerisinde “yapılamaması” ve “yapılmamış olması” gelişi güzel yazılmış bir ibareden öte bilinçli bir tercih olarak ifade edilmiş olup, sona erme sebebi olarak beşinci bentteki “yapılamaması”, ikinci bentte olduğu gibi yapılmaması olarak değerlendirilemez. Derneğin olağan genel kurul toplantısının yapılamaması çeşitli sebeplerden ileri gelebilir. Genel kurulun yapılamamasını somutlaştırmak gerekirse elli üyesi bulunan bir derneğin ilk genel kurul toplantısının yapılabilmesi için en az yirmi altı üyenin katılımı ile gerekli iken bu sayıya ulaşılamaması halinde ikinci toplantıda en az beş ve üç olan yönetim ve denetim kurulu üye sayısının iki katı yani on altı üyenin katılımı ile toplanabilir. İşte yönetim kurulu tarafından usulüne uygun toplantı çağrısına rağmen bu şekilde çoğunluk sağlanamadığı için üst üste iki olağan genel kurulun yapılamaması halinde derneğin kendiliğinden sona ermiş sayılacağı kabul edilmiştir. Burada hareket noktası dernek üyelerinin derneği yaşatma sürdürme iradelerinin ortadan kalkmış olmasıdır. Kişi topluluğu olan derneklerde üyelik, derneğin asli unsuru olup, üyelikten istifa ederek veya toplantı çağrısına rağmen toplantıya katılmayarak bu menfi manada iradelerini ortaya koymuş olmaktadırlar.
Dernek genel kurul toplantısının yapılmaması yönünden konu değerlendirildiğinde ise 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun “Genel kurul toplantısı ve organlara seçilenlerin idareye bildirilmesi” başlıklı 23. madde gereği derneklerin genel kurulu izleyen otuz gün içinde, yönetim kurulu ve denetim kurulu ile derneğin diğer organlarına seçilen asıl ve yedek üyeleri mülkî idare amirliğine bildirmekle yükümlü oldukları “Ceza hükümleri” başlıklı 32. maddesinin “b” bendi gereği ise genel kurulu süresinde toplantıya çağırmayan, “l” bendi gereği ise genel kurul toplantısı ile organlara seçilenleri kanunda belirtilen süre içerisinde idareye bildirmeyen dernek yöneticilerine idari para cezası verileceği “Cezaların uygulanması” başlıklı 33. madde gereği ise 32. maddede geçen “dernek yöneticileri” ibareleri dernek yönetim kurulu başkanını ifade ettiği, bu Kanunda yazılı olan idarî yaptırımlara karar vermeye mahalli mülki amirin yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır. Özetle dernek genel kurulunda dernek üyeleri tarafından seçilen derneğin yürütme ve temsil organı olan yönetim kurulu görevlerini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirmek zorundadır.
Türk Medeni Kanunu’nun derneklere dair hükümleri ile Dernekler Kanunu hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; kanun koyucu, öncelikle genel kurulu olağan toplantıya çağırma görevini yönetim kuruluna verdiği, bu yükümlülüğü yerine getirmeyen veya toplantının yapılmasına rağmen sonuç bildirisini süresinde mülki idare amirliğine bildirmeyen dernek yönetim kurulu başkanına idari para cezası verilmesini öngörerek derneğin genel kurullarının kanun ve dernek tüzüğünde belirtilen zaman aralıklarında yapılmasını ve derneğin tüzel kişiliğinin devam etmesini öngörmüşken, yönetim kurulunun bu görevini yerine getirip dernek üyelerini usulüne uygun toplantıya çağırmasına rağmen üst üste iki genel kurul toplantısının yapılamamasını ise kendiliğinden sona erme sebebi kabul etmiştir.
Dernekler özelinde aslolanın tüzel kişiliğin varlığı ve sürekliliği olduğu, belli bir düzen sağlamak için tüzel kişi temsilcilerinin yükümlülüklerini yerine getirmemeleri kabahat olarak nitelenip, tüzel kişilik değil, temsilciye idari yaptırım öngörüldüğü sonucuna varılmaktadır. Ancak uygulama da genellikle bu iki durumun birbirine karıştırıldığı, dernekler üzerinde denetim görevi bulunan idarenin onarıcı, düzen sağlayıcı idari yaptırımlar uygulamak yerine (örneğin dernek genel kurulunu toplantıya çağırmayan yönetim kurulu başkanına idari para cezası vermek) son çare olarak düşünülen ve geri dönüşümü olmayan tüzel kişiliğin sona erdiğinin tespitinin mahkemelerden talep edildiği yani olması gereken basit ve düzen sağlayıcı tedbirleri uygulamak yerine, istenmeyen ancak olumsuz manada kesin sonuç veren yönteme başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davalı ……. Derneği tüzüğünün 5. maddesinde genel kurulun her yıl Haziran ayının ilk haftasında yapılacağı hükmüne yer verildiği, en son genel kurul toplantısının 20.07.2013 tarihinde yapıldığı, dernek dosyasının dosya içerisinde bulunmadığı anlaşılmıştır.
Öncelikle, Yargıtay’ın ve Dairemizin dernek genel kurul toplantılarının süresinden sonra da olsa usulüne uygun olarak yapılması derneğin hukuki varlığını sürdürme yönünde iradenin ortaya konulması olarak kabul edilip dernek tüzel kişiliğinin sona ermesi yönünden iradeye üstünlük tanınıp yapılan toplantıya önem atfedilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında, somut olay değerlendiğinde, dernekler aracılığı ile vatandaşların örgütlenmeleri çoğulcu demokrasiler için hayati öneme sahip olup, derneklerin idari ve yargısal denetim yolu ile varlıklarına son verme yerine, mili güvenliğe ve kamu düzenine aykırılıklar istisna olmak üzere sürekliliklerin sağlanması günümüzün yalnızlaşan bireyleri için, bir ifade biçimi ve faydalı olma duygusuyla birlikte kendilerini iyi hissetmelerine hizmet edeceği; bu yönü ile iki defa üst üste (Haziran 2014 ve Haziran 2015) olağan genel kurul toplantısı yapılmamasının değil -kaldı ki temyiz dilekçesi ekinde genel kurul toplantılarının yapıldığı da ileri sürülmesine rağmen bozma ilamında sonra bu hususunda araştırılmamıştır.-; çağrıya rağmen imkansızlık sebebi ile toplantıların yapılamamasının derneğin kendiliğinden sona erme sebebi kabul edildiği dikkate alınarak; davalı Derneğin üye kayıt defterleri, yönetim kurulu karar defterleri, genel kurul tutanakları ve toplantıya katılanlara dair hazırun cetveli ile İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü’ndeki davalı derneğin dosyası ve ilgili diğer evraklar birlikte incelenerek tüzük gereği yapılması gereken Haziran 2014 ve Haziran 2015 olağan genel kurul toplantıları için yönetim kurulunun karar alarak üyeleri usulüne uygun toplantıya çağırıp çağırmadıkları, eğer usulüne uygun çağrıya rağmen üyelerin yeterli çoğunlukta toplantıya katılmamaları, ölüm veya istifa gibi sebeple asgari toplantı yeter sayısına ulaşılamaması nedeniyle çoğunluksuz ikinci genel kurulun da yapılamadığı tespit edilirse derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespitine, aksi durumda yani yönetim kurulunun dernek üyelerini toplantıya çağırmaması sebebi ile toplantıların yapılmadığı kanaatinin oluşması halinde ise genel kurul toplantısı ve sonuçlarının kanunda belirlenen süre içerisinde veya hiç bildirilmemesinin Dernekler Kanunu’nun 32.maddesinin “b” bendi gereği idari para cezası gerektirdiği de dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulüyle, yerel mahkeme hükmünün, 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, HUMK’un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 22.01.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.