You are currently viewing Muris Muvazaası Kabul Edilmeyen Durumlar

Muris Muvazaası Kabul Edilmeyen Durumlar

A. Miras Bırakanın Mal Kaçırma Kastının Bulunmadığı Haller

1. Gerçek Bedeli Alınarak Yapılan Satışlar

Bu tür devirlerin en başında satış sözleşmeleri gelir. Gerçek bedel üzerinden yapılan satışlarda temlikin mirasçıdan mal kaçırma amacı ile yapıldığı söylenemeyeceği ve bu hallerde devirin muvazaalı olmayıp muris muvazaası iddiası ile açılan davaların reddedileceği kuşkusuzdur.

Her ne kadar 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İBK sadece tapulu taşınmazların satış suretiyle devrinden bahsetmiş ise de anılan kararın koşullarının varlığı halinde trampa(takas) sureti ile gerçekleştirilen devirlerde de uygulanacağı Yargıtay’ın istikrar kazanmış kararlarında kabul edilmektedir. Buna göre, trampa sözleşmesi ile bedel olarak kabul edilen taşınmazın değeri, intikal ettirilen taşınmaza göre çok düşük bir değer taşıması halinde temlikin muvazaalı olduğu sonucuna varılabilir.

Satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir bedel karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Bedelin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emek de olabilir.

2. Bağışlama Yoluyla Yapılan Devirler

Miras bırakanın tapulu taşınmazını, bağışlama yoluyla suretiyle devretmesi halinde muris muvazaası söz konusu olmaz. Zira bağış sözleşmesi tapuda resmi şekilde yapıldığı için geçerli olacağından, muvazaa söz konusu değildir. Bu tür devirler, koşullarının varlığı halinde tenkis hükümlerine tabi olur.

3. Ölünceye Kadar Bakıp Gözetme Koşulu ile Devir

Miras bırakan, mirasçılarından mal kaçırma kastı olmaksızın, ivazlı(karşılıklı) bir şekilde ölünceye kadar bakma sözleşmesi düzenlemişse, bu sözleşme uyarınca yapılan devir geçerlidir, muris muvazaası nedenine dayalı olarak açılan iptal ve tescil davası mahkemeler tarafından dinlenmez.

4. Paylaştırma (Denkleştirme) Kastı

Miras bırakanın gerçek amacının mirasçılardan mal kaçırma olmayıp, hakkaniyetli bir şekilde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde paylaştırması söz konusu ise bu halde 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İBK uygulanamaz. Miras bırakanın paylaştırma iradesinin kabulü için tüm mirasçıları kapsaması, kabul edilebilir ve hak dengesini gözeten bir paylaşım yapılması gerekli ve yeterli olup denkleştirmede mutlak surette bir eşitlik aranmaz.

Paylaştırmanın söz konusu olması ve kabul edilebilmesi için kendisine taşınmaz devredilen davalının mirasçı olması zorunludur. Mirasçı olmayan davalıya taşınmaz devri halinde miras bırakanın iradesinin paylaştırma olmadığı ve mirasçıdan mal kaçırma niteliğinde olduğu kabul edilmelidir. Miras bırakanın mirasçısı sağ olmasına karşın, mirasçısının eşi veya altsoyuna yapılan temlik, denkleştirme kapsamında kabul edilmez.

Yargıtay 1. HD., 04.07.2018 T. 2015/12054 E., 2018/11790 K.;

“…Toplanan delillerden, tüm dosya içeriğinden ve miras bırakanın her bir çocuğunun beyanından, kadastro sırasında miras bırakana ait bir kısım taşınmazların oğulları Talat ve Fahri’ye verildiği ve onlar adına tespit ve tescil edildiği, bilahare kızlara da 101 ada 7, 112 ada 9 ve 113 ada 2 parsel sayılı taşınmazların verildiği, dolayısıyla bu temlikler bakımından murisin, mirasçılar arasında denkleştirmeyi amaçladığı ve muvazaalı olmadığı sonucuna varılmaktadır…”

Yargıtay 1. HD. 20.11.2017 T. 2015/5420 E., 2017/6613 K.;

“…Somut olaya gelince; miras bırakan Kemal’in 20.03.1997 ve 02.09.2005 tarihli düzenleme şeklindeki vasiyetnameler ile maliki olduğu 836 parsel sayılı taşınmazdaki paylarının tamamını davacılar eşi Zeynep, kızları Sıddı Zeynep, Doğanay ve Seda’ya vasiyet ettiği, anılan vasiyetnamelerin Malatya 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2009/445 Esas, 2010/86 Karar sayılı dosyasında açılıp okunduktan sonra iptal davası açılmayarak kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Miras bırakanın davalı Hadice’ye yapmış olduğu temlikle mirastan mal kaçırma amaç ve iradesini taşımış olsa, davacılar lehine vasiyetname düzenlemeyeceği kuşkusuzdur. Toplanan tüm deliller ve yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın gerçek amaç ve iradesinin mal kaçırmaya yönelik olmadığı, tüm mirasçılar arasında hak dengesini gözeten bir paylaştırma kastı ile hareket ettiği açıktır…”

5. Evlilik Sözleşmesinde Bağış veya Bağış Vaadi

Mehir, İslam hukukunda erkeğin evlenirken kadına verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para, mal veya menfaat hediyesidir. Mehir kadının mal varlığına dahil olur ve üzerinde dilediği tasarrufta bulunabilir. Mehir, kocanın evlenme sözleşmesi esnasında, evlilik devam ederken ya da evliliğin sona ermesinden sonra kadına verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para, mal veya menfaat hediyesidir. Hukukumuzda, evlenme sözleşmesi sırasında karı kocadan birinin diğerine bir mal veya para vermesi ya da vermeyi taahhüt etmesi yasaklanmadığından eski hükümlere göre düzenlenmiş olan mehir sözleşmeleri bugün için de geçerlidir.

Öte yandan mehri müeccel (ödenmesi sonraya bırakılan), ileriye yönelik bir bağışlama vaadidir. Mehri müeccelin geçerliliği TBK m. 288 uyarınca yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır. Miras bırakanın taşınmazını davalıya mehir olarak verildiğinin anlaşılması halinde mirasçıdan mal kaçırmak ya da saklı payı zedeleme kastıyla hareket etmediği kabul edilmektedir.

6. Uygulamada Görülen Diğer Temlikler

01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması için miras bırakanın temlikteki amacının mirasçıdan mal kaçırma amacının olması gerekmektedir. Ne var ki, miras bırakan bazı hallerde sözleşme konusu taşınmazı gerçekten satmamakta fakat mirasçıdan mal kaçırma amacı dışında bazı özel sebeplerle satış gibi göstermektedir. Bu gibi hallerin anılan İçtihadı Birleştirme kararı kapsamına girmediği kabul edilerek, muris muvazaasının söz konusu olmadığı kabul edilmektedir. Yargıtay, miras bırakanın zihinsel engelli olan devralının geleceğini garanti altına almak, korumak kollamak, evlilik birliğinin devamını sağlamak/evlilik birliğini kurmak amacı ile yaptığı temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amacı ile yapıldığını kabul etmemektedir.

B. Tapulu Taşınmazların Haricen Satışı

Muris muvazaasından söz edilebilmesi için devir konusu taşınmazın miras bırakanın tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği halde resmi memur huzurunda iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi doğrultusunda açıklamış olması gerekmektedir.

Kural olarak tapulu taşınmazın mülkiyetinin kazanılması TMK m. 705 ve 706 uyarınca resmi senet ve tapuya tescille doğar. Bu şekilde yapılmayan temlikler, TMK m. 706, TBK m. 213 ve TK m. 26 uyarınca geçersizdir. Bu şekil koşulu, geçerlilik koşuludur.

Miras bırakanın, tapulu taşınmazının muvazaa yoluyla devri kural olarak geçersiz ise de 3403 sayılı Kadastro Kanunu m.13/B-b’deki bazı koşulların gerçekleşmesi halinde bu satışta artık muvazaanın geçersizliği ileri sürülemez. Bu hükme göre, tapulu bir taşınmaz miras bırakan tarafından muvazaalı olarak devredilse dahi, devralan kişi zilyetliğin tesliminden taşınmazın tespit tutanağının düzenlenmesine kadar en az on yıl çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla zilyet olmuşsa artık gizli sözleşmenin geçersizliği ileri sürülemez ve açılan iptal ve tescil davaları dinlenmez.

C. Tapusuz Taşınmazlar ve Taşınır Malların Devri

Tapusuz taşınmazlar ile taşınır malların bağışlama işlemine karşı muris muvazaası hukuksal nedenine dayanılarak iptal-tescil davası açılamaz. Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar, temlikleri yönünden taşınır mal sayıldıklarından satış ve bağışları hiçbir şekle tabi değildir. Bu tür bir taşınmazda mülkiyet, zilyetliğin devri ile geçtiğinden, görünüşteki sözleşme tarafların iradesine uymadığından geçersiz sayılsa dahi, tarafların irade ve amaçlarına uygun gizli sözleşmede şekil koşulu bulunmadığından, tapusuz taşınmazların tapu kayıtlarının muris muvazaası nedeniyle iptaline karar verilemez.

D. Gizli Bağış

01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, konusu ve sonuç bölümü itibariyle, miras bırakanın adına kayıtlı taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Miras bırakanın mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla gerçekte bedelini bizzat ödeyip üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı lehine yarar sağlamak istediği kişi adına tescil ettirmesi halinde, anılan İBK uygulanmaz.

Uygulamada önceleri, miras bırakanın gizli bağış suretiyle temlik ettiği taşınmazlar yönünden açılan davalarda muvazaa olgusunun ispat edilmesi halinde davanın kabulüne karar verilmekteydi. Bu gibi hallerde, miras bırakan tarafından parası ödenmek suretiyle taşınmazın bağışlandığı kabul edilmekteydi. Buna karşın, miras bırakan sadece para bağışında bulunmuş, para bağışlanan kişi o para ile bu taşınmazı almış ise bu halde 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İBK uygulanmamaktaydı.

Ancak Yargıtay bir süre sonra bu uygulamasından vazgeçerek miras bırakanın parasını bizzat ödeyerek mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla kendi adına değil de yarar sağlamak istediği adına tescilini sağladığı durumlarda 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İBK’nın uygulama yerinin bulunmadığını kabul etmeye başlamıştır.

Öyle ki, miras bırakanın kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile maliki olduğu taşınmazını yükleniciye devrinden sonra, yüklenici tarafından miras bırakanın payına isabet eden bağımsız bölümlerin miras bırakanın isteği ile üçüncü kişi adına tescilinde dahi miras bırakan bağımsız bölümlerin kayıt maliki olmadığından 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İBK uygulanmayacağı kabul edilmektedir.

Öte yandan, başka bir taşınmaz yönünden ayrı bir akitle yapılan devir işleminin, 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında kabulünün, gizli bağış iddiası yönünden kuvvetli delil teşkil etmeyeceği gibi kazanılmış hak da oluşturmayacağı kuşkusuzdur.