1) İşverenin İşçiyi Gözetme Borcu
İşçi ve işveren arasında iş sözleşmesine dayalı olarak kurulan iş ilişkisi karşılıklı sorumluluk ve borçları doğurmaktadır. İşçi işverene karşı sadakat borcunu yerine getirirken, işveren de işçiyi koruma ve gözetme borcunu yerine getirmekle yükümlüdür Gözetme borcu, emir ve talimat altındaki işçilerin beden tamlığının ihlali sonucunu ortaya çıkaracak tehlikelere karşı korunması amacıyla gerekli tedbirlerin işverenler tarafından alınmasını kapsamına almaktadır.
Bu konuda Borçlar Kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun’larında düzenlemeler yer almaktadır. Borçlar Kanunu’nun 417. Maddesine göre “işveren, işletme tehlikelerine karşı gereken önlemleri almak ve işçilere sağlığa uygun çalışma yeri sağlamak zorundadır”. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda ise işverenin genel yükümlülüğü altında işverenlerin işçileri koruma ve gözetme borcu kapsamında düzenlemeler yer almaktadır. Buna göre (İSGK m.4);
• İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;
• Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
• İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
• Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır.
• Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.
• Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
İşverenlerin ve işçilerin yasa dayanakları ve iş sözleşmesinin borcu olarak ortaya çıkacak sorumlulukları yerine getirmemesi ve ihlal etmesi durumunda hukuki sonuçların ortaya çıkması ve yaptırımlarının olması kaçınılmazdır.
2) İş Sağlığı ve Güvenliği Önlemlerini Alma Borcu
İşverenin hukuki sorumluluklarından bir diğeri de çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak ve bu doğrultuda gereken önlemleri almaktır. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasının amacı işçinin huzurunun ve mutluluğunun sağlanmasıdır. Bu doğrultuda gereken önlemlerin alınması neticesinde huzur ve mutlulukla çalışan işçi mesleki tehlikelerden uzak kalmakta aynı zamanda fiziki ve ruhsal açıdan sağlıklı bir gelişmede göstermektedir.
İş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma borcu anayasal bir borç olarak karşımıza çıkmaktadır. Anayasanın 17.maddesinde yaşama hakkı düzenlenmektedir. Buna göre, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”. Bu doğrultuda yaşama hakkı kapsamında iş sağlığı ve güvenliği de bireylerin korunması hususunda önem arz etmektedir. Anayasal dayanağın yanı sıra 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma borcu düzenleme altına alınmaktadır. Bu borcun dayanağını ise işçi ve işverenler arasında gerçekleştirilen iş akdi oluşturmaktadır.
3) İşveren Hukuki Sorumluluğunun Sınırı ve Çerçevesi
İş Kazası ve meslek hastalığına uğrayan işçinin sigortalı olması, sigortalı olup 5 yıllık zamanaşımı süresini geçirmesi, sigortalı olup Kurumca karşılanamayan zararlarının olması veya sigortasız olması durumuna göre konunun ele alınışı değişmektedir. Sigortalı olması halinde 5510 sayılı Kanununa göre kendisine verilen haklardan yararlanacaktır (m. 63) Ancak sigortalı işçinin ve yakınlarının bu sağlanan haklardan yararlanması onların zararlarını tamamen telafi edemeyebilir. Çünkü Sigorta Kurumunca yapılan yardım ve ödenekler götürü nitelik taşımadıklarından işçi ve yakınlarının zararlarını tamamen telafi edilemeyebilmektedir. Ayrıca, bu kişilerin uğramış oldukları manevi zararlar kurumca ödenmemektedir. İşçi ve yakınlarının uğramış oldukları zararların Kurumca telafi edilemeyen kısımları ise gerek öğreti ve gerekse uygulama tarafından söz birliği ile işverenden istenebileceği savunulmaktadır.
Fakat bunun yanında sigortalı işçi ve yakınlarının tüm zararı Kurumca karşılanmış ise bu durumda işverene gidilemeyecektir. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kapsamında olmayan işçiler ise Kurumla herhangi bir şekilde muhatap olmadan zararlarını işverenden talep edebilmektedirler. Sigortalı olup 5 yıllık zamanaşımı süresini kaçıran işçiler ise 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde işverene başvurabilmektedirler. Sosyal sigortalar sistemi nedeniyle sigortalı ve zarar gören işçi ve yakınlarının Kuruma başvurmadan doğrudan işverene başvurmaları kabul edilmemektedir. Bunun nedeni olarak da kazaya ait sorumluluğu bizzat sosyal sigortanın almasıdır.
4) İş Kazası ve Meslek Hastalıklarından Doğan Hukuki Sonuçlar
I- 6098 Sayılı Borçlar Kanunu’na Göre ;
MADDE 49- Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. (Haksız Fiil Davası)
II- Bireysel İş Hukuku (Özel Hukuk) hükümlerine göre açılabilecek davalar;
A. Rücu Tazminat Davası
SGK rücu tazminat davasını, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu çalışana yaptığı yardımları ve daha önce SGK tarafından karşılanmış olan zararları kusurlu işverene veya üçüncü kişilere ödettirilmesi amacıyla açılır.
B. Manevi Tazminat Davası
İş kazası sonucu cismani zarara uğrayan işçi veya ölümü halinde yakınları, maruz kaldıkları “manevi zararın” tazminini talep edebilirler. TBK m.56’da (BK. m.47) hâkimin, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebileceği öngörülmektedir.
Manevi tazminatla karşılanmak istenen “manevi zarar”, cismani zarar sonucu oluşan bedensel ve ruhsal ıstıraplar, duyulan elem ve acılardır. Örneğin, iş kazası veya meslek hastalığına maruz kalan işçinin, saçının dökülmesi, gözünü, burnunu kaybetmesine bağlı olarak, yüzün doğal ifade ve güzelliğini kaybetmesi, çirkinleşmesi halinde duyduğu elem tazmin edilmesi gereken manevi zararı ifade eder. Ölüm halinde manevi tazminat talebi, ölümün, ölenin yakınlarında doğurduğu elem ve acılardır. Burada zarar doğrudan zarar değil, yansıma zarardır ve tazmini de destekten yoksun kalma tazminatı talebi için aranan koşulların varlığına bağlıdır.
Manevi Tazminatı Etkileyen Unsurlar:
• İşverenin kusurunun olmaması,
• Kusurun çalışanın olması,
• İşverenin kusurunun çok hafif olması,
• Ölüm halinde Borçlar Kanunu’na rağmen kan bağı şart değil duygusal yakınlık önemlidir.
Maddi tazminata ilişkin hükümler kıyas yoluyla manevi tazminata da uygulanır. Ancak manevi zarar, maddi zarardan farklı olarak malvarlığında değil, kişi varlığı değerlerinde bir eksilmeyi ifade ettiğinden, manevi tazminatın miktarını tayinde hâkimin takdiri büyük rol oynar.
C. Maddi Tazminat Davası
İşçi, işverenin gözetme borcuna aykırı bir şekilde ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almaması nedeniyle meydana gelen iş kazası dolayısıyla uğradığı bedensel zararlarının tazmini talep edebilir. İşçinin hak kazanacağı maddi tazminat miktarı, ortaya çıkan zarar miktarı ile sınırlıdır. Zira işçinin ve diğer kişilerin iş kazasından önceki ekonomik duruma getirilmesi amaçlanmaktadır Maddi tazminat; iş göremezlik tazminatı ve destekten yoksun kalma tazminatı olarak ikiye ayrılır.
a. Sürekli ya da Geçici İş Göremezlik Ödeneği: İş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle iş görme gücünde azalma olan veya iş göremez duruma düşen çalışan, iş göremezlik tazminat davası açabilir.
İş kazası veya meslek hastalığı sonucu, meslekte kazanma gücü kayıp oranı %10 ve daha fazla ise, SGK tarafından sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanır. İyileşmesi durumunda, çalışmadığı zaman boyunca geçici iş göremezlik ödeneği bağlanır. Tam iş göremezlik (%100) halinde çalışana sürekli iş göremezlik geliri bağlanır.
b. Destekten Yoksun Kalma Tazminatı: İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle iş kazasına maruz kalan işçinin ölümü halinde, hayattayken geçimini sağladığı kişiler (destekten yoksun kalanlar) TBK m.53 ve m.55 (BK. m.45/f.2) hükümlerine dayanarak işverenden “destekten yoksun kalma tazminatı” adı verilen bir tazminat talebinde bulunabilirler.
Yargıtay kararlarına göre; Ölen ile destekten yoksun kalanlar arasında, miras ilişkisi ya da nafaka yükümlüğü bulunması şart değildir. Ölen kişinin destek olduğu kişilere düzenli olarak yardımda bulunmuş olması yeterlidir.
Destekten yoksun kalma tazminatı, Yargıtay tarafından “…yoksun kalanlarla ölenin yaşayabilecekleri muhtemel süre içinde ölenin çalışıp kazanabileceği süredeki kazancı tutarından davacılara ayırıp ileride yapabileceği yardımın tutarının peşin ve toptan ödenmesinden ibaret…” maddi bir tazminat olarak tanımlanmıştır.
Tazminatın, peşin ödenmesi esastır. Bu tutarın hesaplanmasında, ölen çalışanın yıllık net geliri hesaplandıktan sonra, bu gelirin %70‘i destekten yoksun kalanlara dağıtılmaktadır. İş kazası veya meslek hastalığında ölenin kusuru var ise, bu kusur oranında tazminatın miktarı azaltılır.